Her şey eşime “bizim tatile ihtiyacımız var” dememle başladı. Aslında istediğimiz, turistik bir şehir keşfinden daha çok küçük bir sahil kasabasında deniz, kum ve güneş eşliğinde dinlenmekti. Bir an da nasıl olduğunu anlamasak da kendimizi Barselona’ya gitmeye karar vermişken bulduk. O kadar kısa bir zamanda oldu ki, Barselona hakkında fazlaca araştırma yapma şansımız olmadı. Barça’ya bizi çekense Akdeniz den dolayı sahip olduğu iklim, yemekleri ve tabii ki Barselona’yı bir anlamda var eden Gaudi ve eserleri! Dolu Dolu 5 tam gün geçirdik ve iyiki de gittik.
Detayları anlatmaya başlamadan önce şunu söylemeliyim; sabah 10:00′a kadar Barça’da etrafta fazla insan görmüyorsunuz, dükkanlar bu saatten sonra açılmaya başlıyor yavaş yavaş o da… durum böyle olunca tabii gece de çok geç bitiyor. Şehri keşfe başlamadan önce mademki yanımızda bir rehber ya da bize nereye, nasıl gideceğimizi söyleyen biri yok, önce ulaşımı çözmemiz gerekiyor. O açıdan da şanslıydık ki Metro ve Tren durağı otelimizin yanı başındaydı.
İspanya da İngilizce pek tercih edilen bir dil değil, İngilizceyi bırakın İspanyolca bile konuşuyorlar idiyemem çünkü Katalonya Özerk Topluluğu bölgesi olduğundan dil ağırlıkla Katalanca.
lk olarak kaldığımız CORNELLA bölgesinden çıkarak ilk önce Gaudi’nin bitirmeye ömrünün yetmediği, Barselona’nın belki de en önemli mimari yapısı ve kentin simgesi olan devasa Sagrada Familia Kilisesini görmeye gittik. Barselona hakkında okuduğunuz pek çok rehber kitapta burayla ilgili fazlaca detay bilgiye ulaşabilirsiniz.
Sagrada Familia Kilisesisinden sonra Gaudi’nin en ünlü ikinci eseri-binası CASA MİLA’yı görmek istedik. Ancak ne yazık ki yakın zamanda tadilata başladıklarından dışı ve içi kapalıydı. Bu yüzden aynı metro hattı ile Passaig de Garcia durağında inerek CASA BATLIO ‘yu görmek üzere ilerledik. Burası CASA MİLA’ya kıyasla harika bir mimari yapıya sahip diyebilirim. Dış yüzeyi tıpkı masaldaki Hansel ve Gretel’in evlerini çağrıştırıyor. İçi de dışı kadar etkileyici açıkçası. CASA BATLIO ya “HOUSE OF BONES” da denmekte çünkü balkonlarında kemik görünümlü sütunlar ve üst katları da kafatası görünümlü parçalar içeriyor.
Metro durağının da bulunduğu bu Passeig de Gracia Barselona daki en önemli alışveriş ve iş merkezi olup, ana caddelerden biridir. Yukarıdan da anlayacağınız üzere mimariye dair önemli eserlerin bir kısmı burada bulunmaktadır. Burası oldukça pahalı bir cadde söylemeden edemeyeceğim :) Bu caddelerde gezerken ara sokaklarına da girmeyi ihmal etmeyin derim. Çünkü hiç beklemediğiniz yerlerde İspanyanın tarihi zenginliklerine dair bir yapı görebilirsiniz.
Bu arada yemekten hiç bahsetmedim ama tabii ki Barça denince ilk akla gelen Tapaslar ve Paellalar oluyor. Tabii ki bir de meşhur içeceği Sangria. Akşam yemeği için hemen her yerde bütçenize göre bir yer bulmanız ve bunların tadına bakmanız mümkün. Tapaslar yani başlangıçlar güzel ama aramızda kalsın bizim mezelerimizi hiçbirşeye değişmem :)
Barcelonaya gitmişken Barça’nın meşhur Nou Camp Stadyumu nu görmemek olmazdı. Özellikle Futbol ve Barça sevenler için muhteşem bir yer, Barça ruhunu yaşatıyor kesinlikle.
Yarım günümüzü burada fotoğraf çekmek ve stadı doyasıya gezerek geçirdik. İspanyaya kadar gelmişken mutlaka buraya gelin. Pek çok tur şirketi bu noktaya getirmiyor. Özellikle de bir futbol aşığıysanız kaçırmamanız gereken bir durak burası.
Gezilip görülmesi gereken o kadar çok yeri var ki akşamın ne zaman olduğunu anlamıyorsunuz. Tabii ki sadece bu kadar değil… Devamı yarına :)
Görüşmek üzere
